Hükümetin TBMM’ye sunduğu bir tasarı, istihdama ilişkin yeni bir tartışmanın da gündeme girmesine neden olmuştur.
8 Şubat 2016 tarihinde TBMM başkanlığına verilen yasa tasarısı, iki yasada değişiklik öngörmektedir. Bunlar; 4857 sayılı İş Yasası ile 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Yasası’dır.
Bu tasarı ile temel olarak iki konuda yapılacak değişiklikle; 1) Özel istihdam bürolarına (ÖİB) geçici iş ilişkisi kurma yetkisi vermek ve 2) Uzakta çalışmaya ilişkin yeni bir düzenleme yapılmak istenmektedir.
ÖİB, ilk kez 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Yasası ile çalışma hayatına dayatılmıştır. Bu süreç hatırlanacağı gibi yine “emek piyasasındaki katılıkları esnetme” üzerine kurgulanmıştır.
Böylece kamu kurumu yanında, ÖİB’lere de iş ve işçi bulmada “aracılık” yapma yetkisi tanınmış ve yeni bir piyasa oluşturulmuştur. Ve ardından çok sayıda şirket kurulmuştur. 2015 sonu itibariyle 382 şirket ÖİB olarak aracılık hizmeti için yetki almıştır.
Oluşturulan bu yeni “piyasa”ya hakim olanların aynı zamanda uluslararası alanda da “piyasa”ya hakim olan şirketler olduğu görülmektedir.
ÖİB tekelleri 2003 sonrasında Türkiye’de de faaliyete başlamışlardır. Kimi büyük yerli oyuncuları da yanlarına alarak 16 şirket olarak 2004 yılında Özel İstihdam Büroları Derneği çatısı altında birleşmişler ve sürekli olarak, aracılık hizmetinin yanı sıra “işçi kiralama” sisteminin oluşturulması için baskı yapmışlardır.
Daha önceleri de çeşitli zamanlarda gündeme gelen bu yöndeki girişimler, işçi sendikalarının da karşı çıkmasıyla sürekli ertelenmiş ve nihayetinde 2016 başındaki asgari ücret artışının sağladığı havadan yararlanılarak bir kez daha karşımıza çıkarılmıştır.
Sistemin özet olarak şu şekilde işletilmesi öngörülmektedir. İşverenler, istedikleri süre için, istedikleri nitelikte ve sayıda işçiyi ÖİB’den isteyecek, ÖİB, işçileri “piyasa”dan temin edecek ve bu işverenlere “kira”layacaktır.
İster adına “geçici iş ilişkisi” denilsin,
İster çalışma alanlarına, çalışma sürelerine, işçi sayısına sınır konulsun,
İster “güvenceli esneklik” gibi sıfatlarla şirinleştirilmeye çalışılsın getirilmek istenen sistemin özünde bir değişiklik yaratmamaktadır.
Aynen yukarıda belirtildiği gibi işçi bir şirket, yani ÖİB tarafından bir başka şirkete veya kişiye kiralanacaktır.
Bu düpedüz “kölelik” sisteminin, “modern” halinden başka bir şey değildir.
İş veya işçi bulma ÖİB’ları için yeterli ekonomik güç sağlayacak bir “piyasa” yaratmamaktadır. Asıl hedef, kiralık işçilik sistemidir.
Uluslarararası 8 (evet sekiz) ÖİB şirketinin kurduğu CIETT’in verilerine göre, 40 milyonu aşan bir işçi kitlesi, dünyanın çeşitli ülkelerindeki 23 milyon şirkete “kirala”nmaktadır.
ÖİB’larının dünya genelindeki cirosu CIETT verilerine göre 415 milyar Euro’yu aşmıştır. Bu gelirin en büyük payı ise yüzde 68 ile işçi kiralamadır. Yani ÖİB’nin “piyasa”dan asıl nemalandığı yer işçi kiralamadır.
Hükümetin ve Özel İstihdam Büroları Derneği’nin iddia ettiği “güvenceli esneklik” ne kadar güvenlidir, bu da baştan aşağıya tartışmalıdır.
CIETT’in verilene göre ise “ajans çalışanı” olarak tanımladıkları 40 milyon kiralık işçinin sadece 1/4’ü tam zamanlı çalışabilmektedir. Ve bunların hemen tamamı da yine belirli bir süreye bağlı projelerde görev almaktadır.
Ortada bir güvence varsa, ÖİB tekellerine büyük ve karlı bir piyasa yaratılmasıdır.
Türkiye’de artık güvenilecek bir hukuk sisteminin bile kalmadığı koşullarda, kim kime ne kadar güvenebilir bu da ayrı bir soru olarak durmaktadır.
Daha düşük ücretlerle, daha kötü çalışma koşullarına razı olarak bir işe girmek isteyen milyonların varlığı iktidarları ve bu alandan kar etmeyi planlayanları yeni bir olanak sağlamıştır.
Sisteme “esneklik” getirilmesi istenmektedir. Bunun anlamı, işverenlerin istedikleri gibi işçi çıkarma ve yeni işçi alma yetkisini ellerine almalarıdır.
Bu nedenle, Özel İstihdam Bürolarına işçi kiralama yetkisi verilmesi ve kıdem tazminatı fonu oluşturulması bir birini tamamlayıcı unsurlardır.
Hesap, tümüyle ucuz işgücü yaratılmasına yöneliktir. Küresel kapitalizmin krizinin yarattığı işsizliğin Özel İstihdam Büroları sayesinde azaltıldığı iddiası sıklıkla gündeme getirilmektedir.
Türkiye’de de yasa değişikliğinin gerekçelerinden birisi bu iddia üzerine şekillenmiştir. Ama bir başka gerçek, bunun bedelinin güvencesiz istihdam ve yoksullaşma olduğu sürekli gizlenmeye çalışılmaktadır.
İşte bu tasarının ardındaki gerçek de aynıdır; işçinin köleleştirilmesi, düşük ücretler ve işverenin keyfiyetine kalmış sürelerle çalıştırılmak.
Bir tür “ölümü gösterip, sıtmaya razı” etme çabası ile karşı karşıya olduğumuz açıktır. Tasarıyı maddeler düzeyinde tartışmak, bir bakıma iktidarın ve ÖİB’lerin tuzağına düşmek anlamına gelecektir.
Bu olay, insanlık tarihi, özel olarak da işçi sınıfı tarihi açısından değerlendirildiğinde, şüphesiz bir şekilde geriye gidiştir. İşçinin kiralanması “modern kölelik” sistemidir ve sırf bu neden bile tümüyle karşı durulması için yeterli bir neden oluşturmaktadır.
Sendika10.org-Ergün İşeri